Bu markanın hikayesi, adı üzerinde, gerçek bir Otacının, Niyazi Kurtsan’ın ve yetiştirdiği jenerasyonların hikayesidir. Niyazi Kurtsan, doğanın gücüne küçük yaşta hayran kalmış ve ait hissettiği toprakların bitkileri, dili, sanatı ve bereketi ile etrafındakileri iyileştirmeye kendini adamıştır. 

Niyazi Kurtsan, mübadele kapsamı dışında bırakılmasına rağmen Türkiye’de yaşamak isteyen bir göçmen bir ailenin oğludur. Yunanistan’daki bir köyden Bandırma’ya 15 yaşında yürüyerek göç etmiştir. Bandırma’da pazarda onu evlat edinen aile ile elma şekeri satarak yeni bir hayata başlarken; bundan 47 sene sonra burada 80 dönüm arazide pastiller, şampuanlar, ilaçlar üreten bir fabrika kuracağından bihaberdir. 15 yaşında yaptığı şekercilik, sabunculuk gibi işler, ileride Türkiye’nin ilk yerli ilaç patentini aldığı bitkisel pastillere ve Türkiye’de bitkisel doğal kozmetik pazarını yaratmasına ilham olmuştur. Çünkü Niyazi Kurtsan’ın hikayesi, 7 yaşında bir tayı severken çiftesi ile kafası yarılınca dedesinin çalılıklar arasından bir bitkiyi yarasına sürdüğü gün, aşı olmadan, mikrop kapmadan, bitkilerden yaptığı ilaç ile kısa sürede iyileşmesi ve doğanın iyileştirici gücüne hayran kalmasıyla değişmiştir. 

Niyazi Bey’in çocukluğu, göçler, savaşlar ve günde çeyrek ekmekle doyduğu açlık sınavlarıyla geçmiştir. Buna rağmen doğaya, sanata ve edebiyata aşık bir çocuk olarak yetişmiş; zor şartlar onu devlet ödüllü resim yapmaktan, müzik aletleri bulup onları çalmaktan veya ödüllü hikayeler yazmaktan alıkoymamıştır. Lisede edebiyat ve felsefeyle tanışmış. Resim, müzik, edebiyat, felsefe ve kütüphaneler hayatının hep bir parçası olmuştur.

Üniversite alımları sırasında çok iyi notları ve tüm lise birikimi ile parasız bir okula girebilmek için İstanbul’a gelmiştir. Parasızlıktan aç kalmış, parklarda, bahçelerde yatmış; geçimini sağlayacak yollar aramıştır. Tüm bu mücadele sonucunda hastalanan Niyazi Kurtsan, Tıp Fakültesi’ne girmesine rağmen, gidememiştir. İyileşince devlet bursuyla yatılı eczacılığa başlamıştır. Bir cebinde Rubens, ötekinde farmakognozi kitabıyla sergiler gezmiş ve Cemal Tollu ile tanışıp Güzel Sanatlar enstitüsünde öğrenci olmuştur. Geceleri kimya dersleri ve resimlerle geçmiştir. Sanata olan aşkı ileride bilim ile birleşmiştir.

Fakülteyi dönemi uzatarak bitirmiş, çünkü standart kalıplara inanmamıştır. Önem verilmesi gerekenin iyi bir öğrenciliğin ötesinde, evrensel kültürü kovalamak olduğuna inanmıştır.

Fakülteden mezun olunca, Kocamustafapaşa’da 1955 yılında ilk eczanesini kurmuştur. Bir tren istasyonunda gelecekte sadece eşi değil, hayat arkadaşı ve ortağı olacak Meral Hanım ile tanışmıştır. Ona hayatta ciddi niyetleri olduğundan bu hedefleri gerçekleştirirken ona katılacak, destek olacak bir eş aradığından bahsetmiştir. Meral Hanım, Niyazi Bey ile kendisini okutması şartı ile evlenmiştir. Bu sözünü de ona hep hatırlatmıştır, eşi gibi kendisi de eczacı olacak, gerektiğinde bir kılıç arkadaşı gibi Niyazi Bey keşiflerini kovalarken, o eczaneyi yönetecektir. İki çocuk yetiştirmiş, eve bakmış, bir yandan da çalışmıştır. Meral Kurtsan, hala her gün çalışmakta, eczanesine gitmekte, torunlarının çalıştığı Holding’de Yönetim Kurulu Üyeliği yapmaktadır.

Kurdukları ailede eczacılar dörde çıkmış, kızları da devlet okulundan zamanlıca mezun olup hayat mücadelesinde yerlerini almışlardır. Göçler, savaşlar, mücadeleler derken ailenin tüm fertleri çalışmıştır. Ailenin en farklı yanlarından biri; Niyazi Bey’in annesinden, kız torunlarına kadar 4 jenerasyon kadın, gücünü çalışkanlık ve azimden almıştır. Kurtsan ailesinde kadın dirayeti temsil etmiş ve etmektedir. 

Bu sırada, Kocamustafapaşa’daki eczane altına kurulan laboratuvarda bugünkü Kurtsan Holding’in temellerinin atılması, küçük şişelerde üretilen dut şurubu, tentürdiyot, oksijen satışlarıyla devam etmiştir. Niyazi Bey hep merak eden, deney yapan biriydi. 50’li yılların başında Türkiye, daha oralet ile tanışmadığı yıllarda zamana dayanıklı portakal özü yapmak ve yaz kış portakal suyu içebilmek istemiştir. İşlerinin iyi gitmesi ile deneylerine hız vermiş; doğanın sağlığa yararlı mucizeleri, adaçayı, nane, okaliptüs gibi bitkileri tüketiciye götürmeye çalışmıştır. 

Kurtsan Laboratuvarı 1969 yılında Kurtsan İlaçları A.Ş. olmuştur. Kurulan “Kurtsan” adı Türk ilaç sektöründe, üç patent alan ilk yerli firma olmuştur. 1980 yılında Otacı markasına açılan ilk yoldaki adım “boğaz pastilidir.” Otlarla mentollü bir pastil yapmayı aklına koyan Niyazi Bey, Şekerci Hacıbekir’e gitmiş, birçok yenilikçi deneme yanılma yöntemi ile Türkiye’nin ilk bitkisel ilacını çıkartmıştır. Boş zamanlarında Türkçe sözlük okuyan Niyazi Bey, öz Türkçe’de doktor kavramı henüz yokken kendilerini doğanın gücüyle tedavi eden halk hekimlerine denen “Otacı” kelimesine rastladığında, şirketine bu adı vermeye karar vermiştir. Niyazı Kurtsan’ın gözünde Otacı kelimesi; ilacı, şifayı, tarihi ve öz Türkçeyi temsil eden bulunmaz bir cevher olmuştur.

Niyazi Kurtsan, hikayesini gelecek kuşaklara ve ülkesine Otacı markası ile armağan etmiştir.